Safranboludan

Ahşap Türk-Osmanlı mimarisinin en zengin örneklerinin bir bütün olarak korunduğu Safranbolu’yu mutlaka görmelisiniz diyenleri dinledim ve karadeniz turunun ilk durağı olarak safranboluya ulaştım. İyiki de dinlemişim.. Safranboluyu çok sevdim. Karadeniz turunun diğer ayrıntılarını başka bir yazıya saklayarak Safranboludan devam ediyorum.
Safranbolu adını yörede yetiştirilen safran bitkisinden almaktadır. Safran kendi ağırlığının yüz bin katı kadar sıvıyı sarıya boyayabilen bir bitkiymiş . Ayrıca kimya sanayiinde ve baharat yapımında da kullanılıyor. Son derece güzel ve maddi değeri çok yüksek olan bu bitkinin dünyada üretildiği ender yerlerden biri de yetiştiği ender yerlerden birisi Safranbolu.. Bende dayanamayıp 10 gram safran aldımi tam 10 milyona :) gerçi henüz kullanmadım, ama en iyi kullanım için araştırma yapıyorum, safranlı plav gibi..

Aslında Safranbolu girişinde inanılmaz bir şaşkınlık yaşadığımı itiraf etmeliyim.. Son derece çirkin, çoğu tam bitirilmemiş beton binalar, derme çatma dükkanlar, sokak satıcıları ile bildik bir taşra kasabasıydı burası. Güzel binalardan, küçük, dar, taş sokaklardan hiç iz yoktu neredeyse. Neyseki buranın yeni Safranbolu olduğunu öğrenmek içime su serpti .Safranbolu halkından zengin olanlar, kendi evlerini bırakıp buraya taşınmışlardı. Bu hiçbir özelliği olmayan apartmanların işgal ettiği yere... Gerçek Safranboluya ulaştığımızda , adeta şimdiki hayattan kopup, eski bir medeniyete ayak basıyormuşuz hissi ve buna eşlik eden heyecan kulağımıza, burada göreceklerimizin güzel evlerden çok daha fazla olacağını fısıldıyordu..

8 günlük karadeniz turunun ilk durağı olan Safranboluya ulaştığımızda gördüğüm manzara kesinlikle çok etkileyiciydi, kendine has bir havası var safranbolunun.. gerçekten doğal , korunmuş bir yer.. Evlerin mimarisi, çarşılar, müzeler, hamamlar, camilerle gerçekten etkileyici..

Eskiden Zonguldak'a bağlı olan Karabükün il yapılmasından sonra Karabüke bağlanan Safranbolu ayrıca Unesco tarafından dünya koruma kenti ilan edilmiştir.

Safranbolu daha çok eski türk evleri ile tanınır. Safranbolu evleri 2-3 katlı, 6-8 odalı, cumbalı, her odasında fazla sayıda penceresi olan ve odalarının her ayrıntısı büyük bir ustalıkla meydana getirilmiş yapılardır. Bu yapılarda taşın estetik kullanımı, ahşap işçiliğinin akıllara durgunluk veren kalitesi, tavan ve duvar süslemeleri, iç mekanlarda kurulmuş havuzlar, merdiven korkulukları ve nihayet kapı tokmakları... Hepsi seyredenleri hayran bırakacak güzelliktedir.Akla ve insana dönük olarak, fonksiyonel bir biçimde tasarlanan evlerin yapımında taş, kerpiç, ahşap ve alaturka kiremit kullanılmış. Mübadeleye kadar burada çok sayıda Rum yaşıyormuş. Evlerin taş kısımları, taş işçiliğinde son derece güçlü olan Rumların elinden çıkmış. Kıymet biçilemeyen ahşap oyma işler ise Türklerin. Su arada geniş bahçeler içine inşa edilen evlerin saçak köşelerine uğur getirmesi için geyik boynuzu asılmasının bir gelenek olduğunu öğreniyorum. Evlerin çift kanatlı kocaman kapıları var. Her kapı üzerinde büyük kilitlere, kilitlerin yanında halkalara, kapının çalınması için demir "şakşak" ve mandal düzeneğine rastlanıyor. Yabancılar evi şakşakla çalarlarmış. Komşu kadınların kapı çalmada demir halkaları kullanma alışkanlıkları ise gelenin kim olduğunu anlamayı kolaylaştırır şekilde kodluymuş. Ev içleri sizi hemen ferahlatıyor. Alışık olduğumuz ev tipinden çok uzak bir plan ile karşı karşıya olduğumuzu hemen anlıyoruz. Hiç umulmadık yerlerden kapılar açılıyor. En fazla, küçücük bir koridora açılacağınızı sandığınız bir aralıktan, geniş odalar, büyük sofalar karşınıza çıkıyor. Alt kat selamlık olarak kullanılıyor. Harem diye nitelenen üst katlara göre bir hayli sönük. Son kat Safranbolu evinde mükemmelliğe varılan son nokta denilebilir. Her şey çoğunluk evden çıkmayan hanımların rahatına göre düzenlenmiş. Odalara sekiz kenarlı bir çokgenden oluşan sofanın, daha kısa olan dört çapraz kenarından açılan kapılardan giriliyor. Odaların giriş kapıları köşelerde ve giriş kapılarında oda ile doğrudan teması kesen özel ahşap paravana düzeni bulunuyor. Sofalar ve odaların tavanları ahşap süslemelerle kaplı. Özellikle misafir odalarının tavanındaki işlemeler muhteşem. Gülümseyerek burada kalan misafirleri tüm gece tavanı seyretme zevkinden dolayı uyku tutmuyordu herhalde diye düşünüyorum. Her odada sedir düzenine, çoğu zaman ocaklara rastlamak mümkün. Oda yan duvarlarında ahşap dolaplar ve sergen yer alıyor. Pencereler çok özel biçimde tasarlanmış. Dar ve uzun. Ahşap kanatlı olan bu pencerelerdeki kafeslere "muşabak" deniliyor. Bazı büyük odaların bir cephesinde dört, diğer cephesinde dört olmak üzere sekiz penceresi var. Safranbolu evindeki çıkmalar, sedirde oturup dışarıya bakan kimsenin sokağı baştan başa görmesini sağlıyor.

Bizi evvela şehri şöyle yüksekçe bir yerden görmemiz için bir tepeye çıkardılar. Hava inanılmaz sıcaktı. Hıdırlık tepesine çıkıp şehre tepeden baktık,kent uzaktan ne kadar düzenli görünüyordu. Bir yandan tüm şehire göz gezdirip, diğer yandan anlatılanları dinliyorum. Sırasıyla Hititler, Frigler, dolaylı yoldan Lidyalılar, Persler, Helenistik krallıklar, Romalılar, Selçuklular ve nihayet Osmanlıların egemen olduğu Safranbolu'da yaklaşık 2000 geleneksel Türk evi varmış. Bizi hayran bırakan düzenli görünüşün bir tesadüf olmadığını, tüm evlerin kendilerine göre daha merkezi konumdaki kamu binalarına, dini yapılara ve anıt eserlere dönük olduğunu, hangi evden bakılırsa bakılsın, manzaranın kapanmadığını ve hiçbir evin, bir diğerinin önüne geçmediğini öğrenmek hayranlığımızı bir kat daha artırıyor. Birçok Anadolu kentinde olduğu gibi Safranbolu'da iki yerleşim biriminden oluşmuş. Çarşı ve Bağlar... Çarşı, kışın oturulan, dükkanların, kamu binalarının, dahası şehrin olduğu kısım. Bağlar ise birkaç yüz metre daha yüksekte, hava akımlarına açık ve daha geniş bir arazi üzerine kurulmuş, yazlık evlerin olduğu kesim. Medeniyetin gereklerine uygun olarak mevsimleri rahat geçirecekleri farklı evler edinmiş insanlar.
Hıdırlık tepesinden şehir iki katlı ahşap evleri, ağaçları, daha arkalarda ormanları, hanı, hamamı, camileri, dar sokakları ve sakinliği ile yaşanmaya değer derken, bulunduğumuz tepenin aslında açık bir namazgah olduğunu öğreniyorum. Arkamızdaki taş namazgah mihrabları bunu doğruluyor. Bayramlarda bütün kent buraya toplanır, toplu halde bayram namazı kılarmış.

Kapı Tokmakları
Bu tokmaklar, sahipleri hakkında da bilgi vermeleri açısından çok ilginç sayılırlar. Evlerin kapılarında genellikle tek değil, iki adet tokmak bulunuyor. Bunlardan daha büyük ve tok olanını beyler kullanıyor; gelenin bey olduğunu ve ev içersindeki hanımların toplanmaları gerektiği ikazını veriyor. Küçük tokmak ise gelenin bir kadın olduğunu haber veriyor. Bazı evlerde bulunan üçüncü tokmak ise gelenin çocuk olduğunu içerdekilere bildriyor.

Demirciler Çarşısı

Akçasu Deresi'nin iki yanına kurulmuş bu çarşı, sıcak ve soğuk demircilik el sanatları üretiminin yapıldığı tek Lonca çarşısıdır. İnanılmaz dikkat ve beceri isteyen bu sanatın yerinde ve ustaları tarafından devam ettirilişini görmeniz çok ilginç olabilir.




Yemeniciler Arastası

Köprülü Mehmet Paşa Camii'nin bitişinde bulunan bu pazar, 48 dükkandan oluşmaktadır. 'Yemeni' adı verilen ayakkabıların Safranbolu'da yapım merkezidir. Ustalarının elinden çıkan bu eski zaman ayakkabıları, turistlerin evlerine götürdüğü en önemli hediyelik eşyalardandır.




Velhasıl Safranbolu gibi tarihi ve kültürel zenginliği ,doğal güzelliği ve çevre dokusu muhteşem bu şirin ilçeyi mutlaka görün derim, biraz daha turistik bir yer olmadan, dokusunu yitirmeden..

Comments

Uysal KARA said…
Tabii bu yaz karadenizde ablan ile epey bir gezdin.. eee ne demişler çok yaşayan değil çok gezen bilir. bir de bilenle bilmeyen bir olur mu demişler.. darısı benim başıma artık.

Popular posts from this blog

EDWARD MORRISON

Uçurtmalar-Elif Şafak